sadece bu durumlar için bile olsa, bir başbakan ingilizce bilmelidir. toplantıda konuşulan her şeyi çeviriden dinlemek başka, kendin anlaman başka. bir de derdini anlatabilmek var elbette...
e tabi "biz niye bilelim be, onlar türkçe öğrensin!" diyenler de azınlıkta değil güzel ve yalnız ülkemde.
Tayyip Erdoğan'ın arka arkaya dinlendiğinde komik gibi görünen fakat yaşadığı sinir harbini gayet açık gözler önüne seren konuşmasından bir kısım.
Kendisi İngilizce konuşmak zorunda değildir. Başbakanın İngilizce bilmesi gerekmez, bilse de konuşması gerekmez.
Tayyip Erdoğan eleştirileceğine, koskoca bir ülkenin başbakanına el uzatan o gazeteci eleştirilmeli ve serde birazcık çok azcık, a littlecık izan varsa Tayyip Erdoğan'a hakkı teslim edilmelidir.
başlığı ilk okuduğumda iskandinav bir yazardan filan bahsediyor sandım * hatta "kimmiş, okuyalım, öğrenelim" diye tıklayınca anladım ki, o ünlü cümleymiş sözü edilen.
dilbilim eğitimi almış biri olarak derim ki; insan bir yabancı dili ne kadar iyi öğrenirse öğrensin, yine de kendi dili kadar hakim olamaz ona. ikinci dil bu yüzden "yabancı" kalır zaten. biz, aynı ülkede yaşarken, birbirimizin diline bile yabancıyız. misal benim "öküz" dediğim hayvana türkiye'nin farklı yörelerinde "camız", "camış", "kömüş" vs denmekte... "van minıt"a takılmadan önce, başbakan özelinde tüm siyasiler için şöyle düşünün: erdoğan yabancı dil bilse, derdini bu kadar iyi anlatabilir miydi? mümkün değil! yabancı haber sitelerine konan kaydı dinleyince, bunu daha iyi görüyorsunuz zaten: tercüman kız, çevirirken -biraz da "aha sinirler geriliyor, yandık!" paniğinden olsa gerek epey zorlanmış.
sadece erdoğan'ın değil, hiçbir siyasi liderin "ingilizce" başta olmak üzere "yabancı dil bilmek zorunda" olmadığını hatırlatırım. bu işi profesyonelce yapan insanlar varken buna gerek de yok zaten. burası müstemleke memleketi mi? afrika'daki ingiliz ya da fransız sömürgesi mi?
hem sonra, kanuni'den bahsederken, elindeki ingilizce metni okuduğu halde "law maker" yerine "love maker" diye telaffuz edip, yani koskoca sultan süleyman'ı "kanuni"likten çıkarıp, önüne gelene dokunduran seks ilahı konumuna indirgeyen cumhurbaşkanı karısı * olmak da var işin içinde... o yüzden, ellemeyin "van minıt" desin, iş ki çevirmen düzgün tercüme etsin!
hugo chavez yapsaydı süpsüper olay olacakken, kendi topraklarımızdan çıkan bir adam yapınca zuashusdhus hala ingilizce konuşamıyo mu azuahu tepkisi verilendir.
tabi herkes önce kendi aksanına bakmalı bir de. ingiliz doğmuşlar ya kendileri.
edit: ehh daha başlığı bile doğru yazamıyorken, başkasının konuşmasıyla dalga geçmek garip tabi, vam minüt vammm.
doğruya doğru diyemeyenlerin kıvırttığı söylemdir. yeri geldiğince çok sağlam sosyalist olduğunu iddia edenler ingiliz savunucusudur bu konuda. çok enteresan. evde sabaha kadar ingilizce konuşmaları dileğiyle.
bu başlık, ingilizce bilmeyenlerin hiddetle karşı çıktığı değil, açtığı başlık olmuştur kanımca. başlığın gereksizliğini anlatmaktan yorulmakla beraber, gülmekten yerlere düşen büyükleri de konunun öznesine konsantre olmaya davet ediyorum.
başlık açanın (goodboyum) başbakanın bu çıkışı ile ilgili ilk başlıkların çoğunu açtığını, olayın çeşitli boyutlarıyla değerlendiren sekiz dokuz ciddi yazı yazdığını, bu başlığı da aslında başkasının tanımında geçip karşılığı bulunmayan bakınız bölümünü başlık haline getirdiğini, ısrar yada dikkatsizlik yüzünden anlamayanlarca eleştirilen, sözlükte eğlenceli şeylerin yasak olduğunu sananların anlayamadığı başlıktır.
(bkz: daha gider bu)
not; anlaşılması için tanımın ilk kez dillendirildiği tanımı görmek için (bkz: davos zirvesine mizahi bakis acisi ).
ilave not; tanımların hangi saat ve dakikada girildiği kontrol edilirse bu başlığın ilk ortaya çıktığı yer daha iyi görülebilir.
bir tane daha not; açılış tanımında başbakanı kötüleyen bir şey görmek için aşırı şüpheci olmak lazım. başbakanın kullandığı kelime ingilizce ancak tavır tamamen türklere özgü. posta koyarken kullanılan bir vücut dili açıkça görülüyor, bu da çok eğlenceli bir şey.
valla ne diye bu kadar alındınız bilemedim. dalgamı geçiyordum halbuki ben inglizce bilmeyenler filan diye. orda ingiliz dili edebiyatı mezunu, yıllarca öğretmenlik yapmış yazar varken ben, ingilizce bildiğini adım gibi bildiğim başka arkadaşlar varken ben ne diye ingilizce bilmiyen filan diyim yani?
şakadan da hiç anlamıyorsunuz. hem unutmayın, karl marx bile en büyük eserlerini londra'da yazmıştır, orada ölmüştür. ingiliz savunucusu derken, azcık dikkat edin diye belirttim.
başbakan başta "one minutes" dediyse de, sonunda one minute'e çevirebildi, bu kesin.
ne demiş serdar akinan "one minute" başlıklı yazısında;
"Dünya yeniden kendine şekil verirken Ortadoğu tablosunu iyi okumak gerek.
O sahnedeki 'one minute'ün sismik dalgalarına bakmak gerek.
Dünya artık 'one minute' diyor...
One minute... "
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.